Thursday, December 28, 2006

Lisedeyken Edebiyat öğretmenimizin yakın arkadaşıydı Sunay Akın..Sınıfımıza gelip kendi şiirlerini bize okumuştu..İlk gençlik yıllarımızda beni ve bir çok arkadaşımızı büyülemeyi başarmıştı çağdaş şair..Daha sonraları defalarca kitap fuarlarında karşılaştığım şair o günden sonra bütün şiir kitaplarını ve hikayelerini okutmayı başarmıştı bana..Geçen gün kütüphanemi düzenlerken elime gelen kitaplarını biraz karıştırdım ve hemen aklıma geldi o ders ..onun sesi..ve güzel kısa şiirleri..Kendi ağzından dinlediğim 3 şiiri bugün bile hatırlıyorum..İşte sizlerle paylaşıyorumm...

Alacak

yol kenarındaki
yağmur mazgallarını
kumbara sanıp
harçlığımı atardım
bu yüzden en çok
denizden alacaklıyım

Ayrılık

İki rayı gibiyiz
bir tren yolunun
yakın olması
neyi değiştirir
son istasyonun


Giderken (Çukur)

Bilerek mi yanina
almadin giderken
basinin yastikta
biraktigi
cukuru

Guveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin dogrulugu kadar

Beni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki gobegimde durur
onun yoklugundan
bana kalan
çukur

Saturday, December 09, 2006

ARNAVUTKÖY..


Sizede bazen olur mu bilmiyorum fakat ben eski bir bina, ev, sokak, konak, han, hamam, çeşme, tapınak vs. gördüğüm zaman eskiyi hayal etmeye başlarım..Acaba kimler bu sokaktan geçti, kimler su içti bu çeşmeden, kimler oturdu bu evde, nasıl bir hayatları vardı gibilerinden.. Haftasonu Arnavutköy'ün arka sokaklarında beni bir ev karşıladı ..hayran kaldım desem az kalır ..çok şekerdi ve hemen resmettim..Koca koca binalar arasında sıkışıp kalan ev sanki beni kurtarın diye haykırıyordu ..tepesindeki su deposu , etrafındaki uydu antenleri ve bacalar her ne kadar sevimsizleştirsede onlara meydan okurcasına dimdik sapasağlam karşılıyordu beni..sol alt köşedeki sağa dönülmez işaretini almak istemesemde inatla çıktı kenarda..evin girişini, merdivenlerini çekmememin nedeni ise kapının önündeki arabalardı ..photoshoplamadan koydum ..En üst balkonda benle çay içmek ister miydiniz o dönemlerde ? :) Acaba ilk ne renkti ? Kaç odası var acaba ? vs..vs...vs...

Wednesday, November 29, 2006

ANADOLU FENERINE HOSGELDINIZ :)







Gezilerimize son hız devam etmekteyiz ..ve haftasonu bilin bakalım nereye gittik ?? Anadolu Feneri ..! İlk defa en uca kadar gittik ..marmara denizinin karadenize açıldığı nokta ..şahaneydi..yaz olsaydı daha şahane olacaktı ya neyse.. :) kendimi tatilde hissettim ..Kuzeye çıktıkça hemen karadeniz iklimi başladı ..sararmış yapraklar ..dökülen son demler ...büyülü bir yerdeymişim gibi hissetim kendimi..ve hemen görüntüledimmmmmm :) Yolda giderken ..yol ayırımında ..ve işte Fenerdeyiz ! :)

Monday, November 27, 2006

KINAMIZ VAR :)



Hadi bakalım bilin ..nedir bu ??
Cumartesi günü çocukluk ve gençlik yıllarımı birlikte geçirdiğim takım arkadaşlarımdan en küçüğünün kınasını yaptık :) Bizim gözümüzde hala minicikdi.. :) Çok güzel bir kınaydı ..Kına sahibi bindallı bile giydi..büsürü resimler çektik fakat burda gösteremiyorum ne yazıkki..Hidistandan bir arkadaşımızda kına için şekil verdirici şeyler getirmişti ..kınadan nefret eden bizler birden çok bayıldık -hepimiz kolumuza omzumuza bir yerlerimize yapıştırdık ama bir türlü yapamadık ...bilen var mı acep?? Hint kınasıyla yaptık olmadı ..Türk kınasıyla yaptık olmadı .. resimlere buyrun....
KINADAKİLERE OZEL NOT :
Kınada kimler vardı ... oyun kurucu 4 ve 6, kanatlar 7 ve 9, pivotlar 8 ve 10 .. + 3 numaralı kına sahibi..tam takım ordaydık :) (heeeeeeeeeeeeyyyyyyy GÜM ! ) ;) I LOVE YOU ALL :) tam takım bekarız :) şimdi sıra kimde acep ??

Öğretmenim canım benim ...



İŞTE BÖYLE KUTLANDI ÖĞRETMENLER GÜNÜMÜZ..Gelen hediyeleri arabaya zor sığdırdım ..gelen çiçekleri evdeki bütün vazolara dağıttım..çiçek bahçesi gibiydi odam ..Şarkılar söylendi,şiirler okundu hatta bir öğrencim orgunu getirmiş bana sınıfta şarkılar çaldı :) şiirler yazan öğrecilerim.. geçen sene mezun ettiklerim ..hepsi hatırlamış..okul dolabıma notlar konmuş..kısaca güzeldi .. BÜTÜN ÖĞRETMENLERİN GÜNÜ KUTLU OLSUN :)

Saturday, November 18, 2006

welcome to time machine ..


Cumartesi akşamı Çengelköyde giderken ara sokakların birinde küçük mü küçük,şirin mi şirin bir cami ye rastladım..Çok temiz,sevimli ve eski..sanki zaman tünelinde kaybolmuş bu cami beni karşılıyordu..Şimdi biraz içerde kalan Fatih devrinde boğaza göz kırpan minarenin ışıkları belkide fener görevi yapıyordu o zamanlar..kim bilir nelere şahid olmuştur bu yaşlı ama dimdik ayakta duran Çengelköyün bekçisi.. :)



istanbul'un her köşesinde bir tarih yatıyor..camileri,çeşmeleri,kapıları,surları,konakları,köşkleri,yalıları,mezarlıkları,kiliseleri
sinogogları..bizler o kadar alışmışız ki bunları görmeye, kanıksanan görüntüler dikkatimizi bile çekmiyor çoğu zaman..şimdi size soruyorum...Çok gezen mi bilir ,çok okuyan mı,çok dikkatli olan mı ??? hehe :) here is your comments ...

Thursday, November 16, 2006

EMPATİ KURMAK..

Empati ..empati kurmak...kisinin kendisini, karsisindakinin yerine koyup, olaylara onun bakis acisindan bakması ve hissetme çabası..Son zamanlarda moda olan bir kelime ya da fiil mi demeli acaba..
Kızılderililere ayrı bir hayranlığı olan ben, eski kızılderililerin birini yargılamadan önce, yargılayacağı kişiyi mokasenleriyle dolaştırdığını okuduğumda hayranlığım biraz daha artmıştı ...empati kavramı sözlüğümüze son zamanlarda yerleşmesine rağmen küçüklüğümden beri bunu farkında olmadan yapardım..hatta lise ve orta okulda arkadaşlarım ben bu işi yaparken beni eleştirir "candan artık onuda koruma .."derlerdi..Yapılan her davranışın altında nedenlerini arştıran ben,birinin neden öyle ya da böyle yaptığını davrandığını anlamak için kendimi onun yerine koyardım..ve belkide bu yüzden çevremdeki insanlar beni kendilerine daha yakın hissetmekteler..Bence empati kurmak insanları sevmekle alakalı ..Meslek icabı öğrencilerime kazandırmak istediğim en önemli özelliklerden bir taneside empati kurmak..bence bütün mesele bu ! :)

Monday, November 13, 2006

C vitamini..



Bu gün başlayan sağanak yağmurun ardından bahçedeki meyvaları toplama vaktinin geldiğini farkederek işe koyuldum.Fakat ne göreyim ön bahçedeki güzelim narlar benden önce toplanmış!Nasıl yani..gene çocukların ya da çingenelerin işi..topu topu 2 tane nar bırakmışlar bana!Neyse bende mandalinaları topladım..bu günkü hasat işte bol C vitamini..
Bu da daldaki son halleri... :)
ps: Bu arada şifayı kaptığımı blog adresimden öğrenip akşam bana geçmiş olsun dilemek için telefonla arayan canım- bir tanecik halama çok teşşekkürler .. :) kendisi emekli çok değerli edebiyat öğretmenlerindendir ..umarım dilbigisi hatası ya da anlam kayması yapmamışşımdır hehe ;)

Sunday, November 12, 2006

Kuşlarım nasıl ama !


Bu da bizim bahçemize koyduğumuz kuş evi..enstantene ve diyafram bana ait ..:) geçen kışdan hatıra ..

Kuşlar..






Evet evet yanlış görmediniz bu resimler zaman içinde sokaktaki kuşlar için yapılmış kuş evleri..O zamanın büyük üstatları kuşlarıda unutmamışlar ve camilerin,evlerin, büyük binaların köşelerine kuşlar içinde birer ev yapmışlar..Bu gün hala sapasağlam durmakta olan evler büyük bir özenle yapılmış..Şimdilerde bakıyorumda kimse kuşları düşünmüyor..Geçen kış bizde bahçemize bir kuş ev alıp koyduk ..ama anlaşılan kuşlar bize çoktan küsmüş.. :( Hatırlıyorum babanem havanın güzel olduğu vakitlerde balkon kapısını hafif aralık bırakır balkona ekmek kırıntıları koyardı kumrular için..o kumruları sessizce beklerdik içerde..bir müddet sonra teker teker temkinli bir şekilde yaklaşırlardı..onları ordan gizlice izlerdik..mutlaka ekmek kırıntılarını yaz kış pencere kenarlarına balkona sererdi..bugünlerde sağlığı çok iyi olmadığı için yatağında yatması gerekiyor..daha önceleri seyrettiği kumrular ona vefa borcunu ödemeye cam kenarına gelerek şimdilerde ona oyun yapıyorlar..ı

Saturday, November 11, 2006

Biyoritmlerim düşük-NO TITLE !


Kuşun burnu felan işe yaramıyor arkadaşlar..bu gün daha da kötüyüm ..acaba kuşun kuyruğunu felan mı denesem..ne bulduysam kaynattım bu gün ..ıhlamur,elma kabuğu,karanfil,tarçın ..resimdeki gibi bir görüntü oldu ..Sabah işe giderken şu cold a iyi gelen ilaçlardan aldım o daha da beter yaptı ..meğer dikkat dağınıklığı yapıyormuş..bir kırmızı ışık geçtim,geri geri gelen yandaki jeepi görmedim,sola sinyal vermeden daldım sola..Allahtan tenha yerlerden geçiyorum :) kazasız belasız işe ulaştım..2 gündür 10 kasım 11 kasım dolayısıyla tv de basında ölümler zaten yastayız bir de hastalık cabası içim şişti valla.. Amaaaaaaa dün çok sevdiğim bir arkadaşım şu an izmirde bana bir paket yollamış :) o benim moralimi biraz düzeltti..kendi bahçelerinde özel ürettikleri Aydın incirlerinden bana kargoyla yollamış ben çok seviyorum diye ..hemen attım ağzıma 2 tane belki daha iyi olurum :) ARKADAŞIM ÇOK TESEKKÜRLER..

Thursday, November 09, 2006

Iste boyle olcaktı...


Sevgili arkadaşımla gittiğimiz fotoğrafcılık kursu sonuçlarını almak için Bodrumda bazı çekimler yaptık fakat gördük ki pek başarılı olamamışız ..istediğimiz anı yakalıyamadık ..olması gereken ve olanlar ... :) yorum sizin..

KuŞun BurnU ..



Bu gün aslında pekde keyfim yok .. boğazım acıyor ..hafif ateş durumları felan yani.. ama hiç çaktırmıyorum hasta olduğumu bünyeme :) bir nevi psikolojik tedavi uyguluyorum..tabii çaktırmadan takviye de yapıyorum ama açık vermeden :) ..c vitaminlerimi içiyorum..zencefilli baldan bir kaşık atıyorum ağzıma(koca karı ilacı bu olsa gerek SÜPER GELIYO deniyin)..sabah akşam bir asprin..bol meyve..sıcak çorba ..ve saat başı kuşburnu içiyorum..of hiçde sevmiyorum şu k.b yi...ekşi bişiy ..şekerde kullanmıyorum tam feci bişiy ıyy :(
..gece yatarkende Klorhex ya da Tantum..inşallah bu şekilde atlatcam.. istemiyorum antibiyotik..this is my third day !We'll wait and see..Birde tabii yanımda stress topum var ..onunda resmini attacliyorum işte yanda BONCUK..ay neyse benden bu kadar gidip k.b içiyim ay yada sahlep içiyim .. :) byeeeee..

ps: ben şifayı kaptım SİZ kendinize iyi bakın :)

Tuesday, November 07, 2006

Görkem' e ! haberseli için..

Baştan Çıkarma Üzerine...

Jean Baudrillard bu kitabında Özne –nesne ilişkisi üzerinde durarak öznenin gönüllü olarak kendini nesaneye çevirmesinden bahsetmektedir.Baştan çıkarıcı olanın bir oyun oynadığını ve baştan çıkarılanında bu oyuna gönüllü katıldığı üzerinde durulur.Tutkuyu yaratanın dişil olduğu ve bu evrende dişilin erili baştan cıkardığını savunmaktadır.Baştan çıkarılan eril ise gönüllü olarak buna boyun eğmektedir.(Böylece tersinir bir özellik taşımaktadır)Bu durum da bir çeşit simulasyondur.İktidar ,gerçek evrene ; baştan çıkarma ise simgeler evrenine hükmetmeyi temsil etmektedir.Baştan çıkarma bu bağlamda bir kaderdir.
Baudrillard bu yazısında erilin yani erkeğinde dişile yani kadına göre daha doğal olduğunu öne sürer.
Simulasyonda gerçekle modeller arasındaki ayrımı ortaya koymak imkansızdır., simulasyon modellerinin ortaya koyduğu gerçekten başka bir gerçek yoktur; tıpkı , görünümlerin dişiliğinden başka bir dişilik olmadığı gibi.Simülasyonda çözümsüzdürBöylece dişil simülasyonun en kesin belirtisi hemde baştan çıkarma konusu söz konusu olduğunda simülasyonun ötesine geçmek için tek çıkar yoldur.Belirsizliğin ilkesi olarak dişiliği göstermektedir.Bu bağlamda da gizem perdesi baştan çıkarmanın en etkili ögelerindendir. Gerçekliğin fazla olması , nesnenin aşırıgerçekliği cazip olandır.Aşırıgerçekçilik gerçeküstücülük demek değildir.O , görünür olma durumundan yararlanarak baştan çıkarmayı köşeye sıkıştırmaktadır.
Baştan çıkarmayı bir oyun; cinselliği ise bir işlev olarak gören Baudrillard, baştan çıkarmanın alanını arzunun değil, oyunun ve meydan okumanın alanı olduğunu söyler.Her sözün özgürleşebileceğini ve arzuya yönelebileceğinide yazar görüşlerine ekler.
Baudrillard , pornonun da bir simulasyon olduğuna değinmektedir.Yazar , bedeni simgesel bir örtüye benzeterek örtüyü ortadan kaldıran bu örtü oyunu da baştan çıkarmanın kaynağıdır der.
Doğa ve arzu özgürleşme sürecinde birbirini izlemektedir fakat tek bir farkla ; eskiden üretici güçlerin özgürleştirilmesi söz konusuyken , günümüzde bedenin ve cinselliğin özgürleştirilmesi söz konusu.Simgelerin sıralanışında önce baştan çıkarma vardı , cinsellik ise onun üstüne eklendi.Yeni kültürde cinselin , baştan çıkarmanın üstesinden geldiği artık bir gerçek. Dünyanın işleyişi zihinsel bir baştan çıkarmanın sonucudur.Baştan çıkarma bir tür simgesel karar vermedir ve pratik bir hedefe ulaşmayı da yanında getirmektedir.Baştan çıkarma , cinsel düzenin varlığına bir meydan okumadır.Bu durumda baştan çıkarmada mutlak bir meydan okuma söz konusudur ,tıpkı iskambil oynunda koz gibidir. Oyun meydan okuma ve kozdur!



Bu durumda baştan çıkarmayı oluşturan ögeler kışkırtma,meydan okuma ve oyundur.Baştan çıkarmadan kurtulmak mümkün değildir ve baştan çıkarma karşıtı söylem baştan çıkarma söyleminin başkalaşıma uğramış son biçimidir.
Cinselliğin, baştan çıkarmanın geçersiz ve cazibesiz biçimi olduğu öne sürülen bu kitapda yazar , dünyanın da geçersiz ve cazibesiz biçimlerinin , genellikle gerçekler olduğunu bize aktarır.
İktidar tersinilirlilik yüzünden baştan cıkarıcıdır.İktidar ikil bir ilişki içinde gerçeklesir.İktidar topluma meydan okurken , varlığını sürdürüp sürdüremiyeceği konusundada bir meydan okumaya maruz kalır.Kendini bu durumda değiş tokuş edemezsse yok olur.
Baştan çıkarma , üretimden ,cinsellikten daha güçlüdür.Meydan okumaya, vaat yarışına ve ölüme dayanan çembersel , tersinir bir süreçdir.Baştan çıkarma açık olandır , en yüzeysel olandaki söylemdir aslında.Bu nedenle yoruma dayanan her söylem , söylemlerin en az baştan çıkarıcı olanıdır.
“ İnsan , yalnızca sahte hakikat düşüncesiyle yaşayabilir ”der yazar.Aslında gerçeğin olmadığını ,diğerine tahammül edilemeyeceği üzerinde durur.
Baudrillard bu bağlamda yazdığı kitapda bir çok alanda ‘’baştan çıkarma’’ ile karşılaştığımızı ve diğer kitaplarında olduğu gibi bunların hepsinin bir simülasyondan ibaret olduğuna değinmektedir.Anlamsızlık ortamında yaşandığını ve bu ortamın coşkusuz halinin simülasyon olduğunu ,coşkulu halininde olsa olsa ‘bastan çıkarma’ olabileceğini söyleyerek son sözünü söyler : “Baştan Çıkarma Bir Kaderdir!”

Saturday, November 04, 2006

VE KARLAR DÜŞER..


Ve bu kışın ilk karı düşer..
Haberlerde bir kaç gündür bangır bangır kar geliyor,soğuk hava geliyor dediler inanmadım..Dün haberlerde Silivri, Beylikdüzü, Büyükçekmeceyi karlarlar kapladı dediler.. Allah Allah burda birşey yok dememe gerek kalmadan ..Bir baktım ki KAR gelmiş İstanbul'a da benim haberim yok ..işte evden manzaralar..Herkese iyi haftasonları.. :) Bende biraz KAR izliyim bari...

ps:Hep beraber ...ses veriyorum..karlar düşer...düşer düşer ağlarım..hep ismini......



Bahçemizdeki mandalinalar :)

Thursday, November 02, 2006

Sylvia..


Dünkü gazetede ünlü Amerikan şair ve yazarı Sylvia Plath 'ın şimdiye kadar hiç yayınlanmamış bir şiirini bulduklarını okudum.Üniversitenin ismi ve internet adresi vardı .Bende hemen girip baktım.30 yaşında ,çok genç yaşta intihar eden bu edebiyatçının hiç basılmamış bir şiirini merak edenlerle paylaşmak istedim.Amerikan şiiri derslerinde okumuştuk Sylvia'yı.Beni çok etkilemişti. İleri derecede manik depresif geçiren bunalımlı bir şair.Burslu okuduğu okullar döneminde akıl hastanesine bile yatırılmış!İngiliz şair Ted Hughes'le evlenmis.Ted'e boşanma davası açtıktan sonra bebeğiyle taşındığı Londra'da gazı açıp kafasını fırının içine sokan bir edebiyatçı..Hayatı filme çekilmiş sinemalarda oynamıştı dvds mevcut piyasada.Filmin ismi "Sylvia".İşte şiiri..typical Sylvia Plath bence..

PS: You can read the poem here ... http://www.blackbird.vcu.edu/v5n2/index.htm

Belkide elimde bir fincan nescafe camın kenarında eskiden olduğu gibi eski amerikan ve ingiliz sairlerinin eserlerini okuma zamanım gelmiştir.......özlemişim ya! :(

Wednesday, November 01, 2006

sigortacılara ithaf..

Geçen gün sigortacı arkadaşımdan bir e- mail geldi.. Kasım ayının 24 ü ile 30 u arasında ÖĞRETMENLERE THY de iç hatlarda , 24 ünde ise dış hatlarda % 50 indirim varmış .Bu sebepden ötürü benden bir ricada bulundu kendisi bloğumda şunları yazmam gerekiyormuş :)
-sigortacılık kutsal bir meslektir ,
-sigortacılarında günü olmalı ,
-onlarında sigortacılar evi ,
-indirimli günleri ,
-2 ay izinleri olmalı
gibilerinden bir hareket başlatılmalı... Ya bu kadar kıskançlık olunabilir mi!! :) Şunu unutmamalı öğretmenler nice sigortacılar yetiştirmekte ..o yüzden kutsal ..genç beyinleri şekillendirmekte ..o yüzden kutsal..bütün insanların canları onlara emanet o yüzden kutsal.. diğerleri tabii olabilir.. olsun günleri ,evleri,indirimli günleri ve tatil izinleri.. Ne var onlarında olsun .. :)

Monday, October 30, 2006

Pişmiş şip şap :)

Şip Şap..


Çok yoğun geçen günler sonrası enginar kalbi arkadaşımla evde boş boş oturup dinlenelim ve birkaç dvd inceleyelim dedik.Ama tabii boş oturmaya alışık değiliz izlediğimiz 6 film arası oturduk birde (şip şap muffin diyorum ben onlara ) şip şap muffin yaptık.Acaip pratik kolay bu şip şaplar ..hiç öyle büsürü blogger kardeşin uğraştığı gibi değil-marketten alıyosun bir kutu ŞİP ŞAP MUFFIN kutusundan geliyosun eve ve yapıyosun :) İçine iki üç şey katıyosun oldu bitti !Bir çok markanın var bunlardan ..Canınız çektimi hemen yapıyosunuz..Bizde film aralarında yaptık..ve diğer filmlerde tabii bir güzel yedik :) Ben 2 tane yedim..Enginar kalbini bilmem..Şu olayıda anlamam bizim 40 yıllık kakaolu keki yapmışlar muffin! Sen misin muffin diyen bende şip şap diycem ..boşuna filolog olmadık kelime üretelim biraz :) Bu şip şapların tuzlularıda var ve hepsi bir harika..
Diyete girdiğim şu günlerde ..aslında şu gün değil BUGÜN :) iyi gitti bu resimler.Ablamla 1 haftalığına yarışa girdik bakalım bu pazara kadar bayramda aldığımız kiloları verebilcek miyiz..Elveda çukulata pasta ..neşe kaynağı..( ama sadece 1 hafta ! ) Acaba ablam ne yedi bu gün ..umarım çok yemiştir de ben geçerim onu hehe :) Aslında bu yazımda onu özendirmek ve kek yemeğe teşvik içindi :) CANIM ABLAM ÇOK SEVİYOM SENİ ÇOOOOOOOOOOOK ... Bu kadar aile saadeti yeter eniştem kıskanmasın ! :) kocaman kocaman öpücükler sağlıklı günler diliyorum sevgili bloggerlarım :)

Sunday, October 29, 2006

29 eKİm ..2006


BUGÜN 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMIMIZ..KUTLU VE MUTLU OLSUN .. :) Okullarda 29 Ekim kutlamaları yapıldı,evler bayraklarla süslendi,gökyüzünde helikopterler ,bando ekipleri sokaklarda dolaştı.Şarkılar,marşlar söylendi,Cumhuriyetimizi anlatan resimler çizildi,yarışmalar düzenlendi, Atatürk anıtlarına çelenkler konuldu,gitarlar,flütler,sazlar,davullar çalındı,folklör ve dans ekipleri gösteriler yaptı,resmi geçitler yapıldı ve yapılacak,Bogaz köprüsü ışıklandırıldı ve akşam havai fişekler patlatılıp ışık gösterileri yapılacak..İşte İstanbulumda 29 ekim 2006 kutlamaları böyle kutlandı.. TÜRKÜZ CUMHURİYETİM GÖĞSÜMÜZ TUNÇ SİPERİ...TÜRKE DURMAK YARAŞMAZ TÜRK ÖNDE TÜRK İLERİ !

Thursday, October 26, 2006

Dünden bugüne ..













Dünden bugüne ..ben çektim ben çektim :) Resim önceden elimde olsaydı .. ağaçlar bile ..Reakarnasyon işte bu mu ..? Geçmiş hayatımdada çekmişim !! ;p

Wednesday, October 25, 2006

Oooops..


Dilinizi ısırmazssanız olacağı bu! Hani İstanbulum bana kalıcaktı..Hepsi bir şaka mıydı yani?Hani herkes bir yerlere kaçmıştı?İstanbul boşalmıştı?Yok vallahi yok..artık İstanbul bizi taşıyamıyor galiba..Acaip bir trafik..yollar kalabalık..ama genede güzel bir bayramdı.Ziyaretler edildi,eller öpüldü,çukulatalar yenildi,çaylar kahveler içildi,ben yemedim ama eminim baklava börekler mideye yol aldı..ben sadece Zerrin Özer rejime girmiş çikulata yiyemiyormuş siz yiyin benim yerime dedi o bakımdan YEDİM yoksa asla..Bu bayramıda böyle sevdiklerimizle geçirdik daha nice bayramlara..
ps:Bayramdan kalanlar..evde bitmeyen rafda,sehpada duran şeker,çukulata,lokum,badem,ezme ile pasta,kek,börek,tatlı...ve kilolar..Eminim ki bugün çoğumuz rejimin ilk günündeyiz ! :)

Sunday, October 22, 2006

MUTLU BAYRAMLAR..




Sevdiklerinizin daima yanında olduğu, bayramların en güzellerini yaşamanız dileğiyle..Hepimize MUTLU BAYRAMLAR..

The Last Day Of Ramadan..

Bayrama yeni bir sayfayla gireyim dedim ve blogumun rengini değiştirdimmmmm.Umarım beğenilmiştir.Gelelim bayramdan önceki son güne ..Bu gün Ramazanın son günüydü..Son oruçlar tutuldu son iftarlar yapıldı..Ne kadar güzelki son iftarlar bütün ailenin birlikte olabileceği bir pazar gününe denk geldi..11 ayın sultanını bu senede böyle uğurladık..
Gelelim bayram planlarına.Bu bayram nereye gidelim diye düşündük arkadaşımla ve düşüncede gitmediğimiz yer kalmadı.En sonunda bir yere karar verdik yer ayırttık bir baktık ki yeterli sayı olmadığı için iptal oldu.. başka tura aktarıldı bizde onla gidelim dedik fakat çok kısmetli olduğumuz için olsa gerek o da iptal olmaz mı ! Eh dedik öbürüyle gidelim derken 3 günlüğüne istanbuldan bizi kaçıracak gezi oldu mu sana 1 gece 2 gün! E bizde doğal olarak vaz geçtik.Ve böylece bu bayram İstanbul u bekleyeceğiz.Derken birde baktık apartmanların ışıkları kapalı, trafik azalmış,şehir sessizliğe boğulmuş.Birden garip bir sevinç doğdu içime YAŞASIN İSTANBULUM bana kaldı.. artık tutmayın beni...Istanbul da trafik nedeniyle cesaret edip gözümün kesmediği yerlere gitmez miyim ben şimdi..Hepinize şimdiden bol gezmeceler ve MUTLU BAYRAMLAR ..

Saturday, October 21, 2006

Ve Daha Fazlası..


Bsikletler de bir sanat harikası..İşte yaratıcılık.. Siz belki piposuz yaparsınız..


Yumurta yemeyen yumurcaklara ..

SANDWICH

Arkadaşlar sandviç deyipde geçmemek lazım ..Sevgili kuzenim geçen gün "YAPTIĞI" sandviçlerinden bana göndermişti ..Çok hoşuma gitti bende size göstermek istedim..Sevgili kuzenim Boğaziçindeki masterını bırakıp Almanya'ya mastera gitti ..biz de zannediyoruz ki ders çalışıyor..Ama tabii sadece mühendis olmakla iş bitmiyor işin sırrı SANDVİÇlerde olsa gerek :) Ramazanın bu son günlerinde belki iftara hazırlamak istersiniz diye düşündümm....


Gel Gel sandviçe gel...

Wednesday, October 18, 2006

Here is my list coming !!

Yesterday, I made a list about what I like doing in Istanbul. Here comes the list. :) I love everything in Istanbul ; the history, it's nature, the climate, and of course it 's people. I like watching the sunset at Maiden Tower in Uskudar. I enjoy having a baked potato in Ortakoy-Besiktas; jogging and fishing in Bebek-Besiktas. I like drinking tea in a thin belly glass at Bosphorus. I like having meat-balls in Sultan Ahmet. I like going to covered bazaar. I like going to islands in spring and I like going to Istiklal street in Beyoðlu in autumn. I like going to operas, ballets, movies, art galleries and theaters in winter. I like going to Emirgan to see tulips in April and see Judas trees everywhere. I like playing backgammon in Tophane-Eminonu and smelling the smoke of narghile. I like eating "simit" and drinking "ayran" on the ferry and throw some "simit" to sea gulls. During winter time, I like eating chest-nuts on the streets and build snow-men. I like shopping before Bayrams and on the new year.Istanbul is a very big city with its 14 million people. Istanbul is a place where you take pleasure of living and feel that you are truely alive. I like visiting palaces, castles, old buildings in Istanbul and I enjoy taking photos of them. This is what I love about my city, Ýstanbul; love of history, love of life, love of people, love of Istanbul.

Monday, October 16, 2006

ÇIKOLATA VE BAŞTAN ÇIKMA

Gizem ,esrar ,bilinmezlik,gizlilik,bir nevi bastan cıkarma.Belirsizlik simülasyonun en keskin belirtisi..Baudrillard , özellikle ‘baştan çıkarma’ söz konus olduğunda simülasyonun ta kendisi olduğunu ileri sürer.
Etkili bir afrodizyak olan kakao yağından yapılan çikolata tam anlamıyla tek başına bir baştan çıkarıcıdır.Bu bağlamda ‘Çikolata’ adlı filmde baştan çıkarıcı olarak bilinen çikolatanın yanında başka baştan çıkarıcı etmenlerde bulunmakta.’Çikolata’ filmi bastan asağıya gizem içinde olan bir film.
Bilinmeyen yerden gelen , babası dahi bilinmeyen bir kız çocuğuyla annesinin küçük bir kasabaya gelmesiyle başlayan bir esrar perdesi...Gelinen kasaba ; gelenek ve göreneklerine bağlı ,belirli katı kurallar, çizgiler dışına çıkmayan ,yeniliklere kapalı tutucu bir kasabadır. Kasaba halkı töreleri yüzünden istediklerini yapamayan bir nevi simulasyon içinde yaşayan , istediği gibi değil istenildiği gibi yaşayan bir halktır.Kasabanın merkezindeki kilise ve kilisenin önünde duran siyah heykel eski geleneklerin bekçisi gibi kasabalıların tepesinden onları hep gözetler.
Bilinmeyen yerlerden gelen yabancı bir kadın ve kızı bu kasabadan bir dükkan kiralar ve dükkanın gizemini ,baştan çıkarıcılığını yok etmemek için dükkanı gizli gizli hazırlamaya başlarlar.Bu gizlilik sayesinde dükkan kasabalıların ilgi odağı olmayı başarır.Dükkanın ismi , dekorları, esrarı bozmamak icin eski, gizemli bir uygarlığın ismi olan ‘Maya’ dır.
İçinde ne olduğunu bilmeden çikolatayı yiyen kasaba halkı ,çikolatayı çok sevdiği halde geleneklerine karşı gelmemek ,sıradanlığın dışına çıkmamak için bu tadını beğendiği çikolatayı yememekte diretiyordu.Fakat ‘tam size göre bir çikolatam var’ diyerek insanlara bir yönlendirme yapan çikolatacı kadın bu sayede çikolataya ‘artı’ bir gizem katarak cikolatalarını baştan çıkarıcı yapmıstır.Bu çikolataları deneyip töreler dışına çıkan kasaba halkı simülasyondan kurtulup gerçek hayatının isteklerini yaşamaya başlar ve bu gönüllü baştan çıkma insanları mutlu eder.
“Baştan çıkaran şey,bir kadının şu ya da bu oyunu değil , o oyunun sizin için oynanmış olmasıdır.Baştan çıkarıcı olan şey baştan çıkarılmaktır; bu anlamda baştan çıkarıcı olan şey de baştan çıkarılmış-varlıktır.Başka bir deyişle ,baştan çıkarıcı olan insan , baştan çıkarılmış varlığın kendini bulduğu insandır..” der Baudrillard.Çikolata filmindede sadece kişiye hazırlanmış bir baştan çıkarıcı -Çikolata- vardır .Herkese farklı bir çikolata..
Baudrillard dişilin ayrıntıları azar azar verdiğini söyler tıpkı çikolata filminde Juliette Binoche ‘nın dükkanın gizemini son dakikalara kadar titizlikle saklaması gibi.Sırrı çözülemeyen gizemli uygarlık Maya ve kadının yersiz yurtsuz olması gibi ögelerde burada gizemi arttırıp baştan çıkarmaya yönlendiren etmenler olarak karsımıza cıkmakta. Baudrillard’ın ifade ettiği gibi gizem perdesi cezbedicidir.Denizlerden gelen , evi yurdu olmayan Johnny Depp ise denizden gelerek herkesin baştan çıkmasına yardım eden kadını baştan çıkararak bütün bir film Baudrillard ‘ın bahsettiği simülasyon olan baştan çıkarma üzerine işlenmiştir .

SOBELENDIM :)

Yıllardır görmediğim üniversiteden arkadaşım Rahşan'ı blogumda comment yazarken görünce hakkaten çok şaşırdım.Napmış ne etmiş taaa Almanyalardan beni takip etmiş ve blogda beni sobelemiş :)Cıvıl cıvıl şen şakrak upuzun koyu kahve saçları olan Rahşan birden gözümde canlandı ve beni eski günlere götürdü..1900 lü yılların son demlerine ..Sabah 6:45 vapuruyla arkadaşlarımla Kadıköy'den Eminönüne geçiş,uykulu gözlerle yer aramalar ve sonuç ayakta kalmalar .. 25 dakika sonra iskeleye yanaşan vapurdan aceleci inen insanlar,iskelede bizi karşılayan yıllar içinde meşhur olup kendini büyüten Burhan pazarlama( ki Burhan abi üniverstede okuyan bir arkadaşımızın tez konusu olmuş gazetede çıkmıştı ), tramvaya koşturan öğrenciler ve işe giden insanlar..tramvaydan okula uzanan yol Sirkeci,Gülhane,Sultan Ahmet,Çemberlitaş,Beyazıt,Üniversite derken anfiye yerleşen bizler , saat 8:00 ve dersin iptali! The Outline of English Literature dersi ise 14:00 da ! İşte o anlarda biz neler yapardık...Çemberlitaşda bizden başka kimsenin olmadığı ilk sinema seansına girerdik bazen.Sigara içmediğimiz için kantindede kalamazdık ve çözüm alternatiflerini en yakın fast food restorantında değerlendirir ya da Yerebatan sarnıcına,Sultan Ahmet'e, Sahaflara,Kapalı çarşıya giderdik..Zaman tünelinde dolaşma edasıyla Mısır çarşısından soya soslu fıstıklardan alır okula geri dönerdik.Ve aralarda çooooooooooooooooooooooooooook güledik .. ;)

Wednesday, October 11, 2006

SiNeMA TaRİhiM

iki gün önce şu moda olan alışveriş merkezlerinden birinde (hani üst katlarında sinema olan)arkadaşımla sinemaya gittiğimizde konu döndü dolaştı ve eski sinema günlerimize geldi.Annem beni ilk "Jaws" a götürmüştü ilkokulda falandım ki bu bende öyle bir etki yapmış ki hala bile 28 yaşımda asla vede katıyetle tek başıma derinlere açılamıyorum! Ve Jaws ı en sevdiğim film "E.T" takip etmişti ..ne kadar da sevimli gelirdi bana!Halbuki şimdi bakıyorum da aslında oldukça çirkin bir şeymiş ya ..neyse yıllar geçti orta okulda sinemaya Kadıköye giderdik ..isim vermiyim ama hani şu yerin altında olan koca ekranlı sinemalar ..birde tarihi güzellikte taş heykellerle süslü olan binadaki sinemaya ..az gitmedik..O sinemalarda yer gösterenlere bahşiş bırakmak sanki zorunluluktu ..öğrenci bile olsan bozuk para vermen farzdı ki bir kere hiç unutmam bozuk kalmamış adam başımızdan gitmemişti..çok utanmıştık..O dönemler sinemaya buralara gidilirken liseye başlamamla şu meşhur kapalı alışveriş merkezleri açılmaya başladı.Yavaş yavaş kadıköyden ayağımız çekilmeye başladı ...Geçen gün bir düşündümde kadıköye gitmeyeli epey olmuş..Halbuki eskiden ..alışveriş yapar, sinemaya gider, kestane şekeri ,döner,tavuk göğsü üstüne dondurma yerdik.. mutlaka Mc donald'S a uğrardık..takım arkadaşlarımla her maç sonrası ordu gibi dalardık buralara..lise sonda dershane günleri herkesi tanır,çıkışta uğramazssak olmazlara uğrardık..bunlar genelde boğaz işleriydi tabii :) Dün kadıköye gittim ve o kadar değişmiş ki ..bizim eskiden sinema diye gittiğimiz yer ayakkabıcı olmuş ve ayakkabılar sinema perdesinin önünde post modern bir tarzda sergileniyordu..ah ah dedim ne kadarda değişmiş..acaba bundan 10 yıl sonra sinemaları ne olarak kullanacaklar ..!

Tuesday, October 10, 2006

siyah zeytin

Yoğun istek üzerine "hamarat kuzenim ASLI" ve çok sevdiğim bir arkadaşım için siyah zeytin geliyoooooooo : Zeytinler siyahken toplanılarak yıkanır bir kavanoza bir sıra siyah bir sıra kayatuzu konarak işleme devam edilir.Zeytinlerin acı suyu çıkar.20 gün sonra siz en iyisi tadına bakın olmuşsa olmuştur.Ah ah gurbet ellerde Almanyalarda masterını tamamlamaya çalışan kuzenim benim sen en iyisi marketten al hiç uğraşma :) Bengücüm biliyorum ki sen hiç bir zaman tadına bakmıyacaksın ama ben genede yazdım :) Gazozcum sende galiba hamaratlığa başlıyosun..haydi kolay gele :)

Sunday, October 08, 2006

Here is the picture!

Zeytincikler..

Valla sizi bilmem ama geçen sene ben hayatımda ilk defa zeytin yaptım:) Bahçemizdeki yegane zeyin ağacı geçen sene ilk defa zeytin verdi ve ben zeytin yapma işlemine başladım.Ne kadar uzun sürüyormuş zeytinlerin yapılması.. ama yenmeside bir o kadar hızlı olsa gerek!Bundan birkaç yıl önce dünyayı dolaşan benim gibi seyahat düşkünü Brezilyali bir arkadaşım hayatında ilk defa bir zeytin ağacı gördüğünde ağzına hemen bir tane atmış ve dehşete düşmüş,bana heycanla anlatmıştı.Zavallı Airton'a kimse zeytinin belirli işlevlerden geçtiğini söylememişti anlaşılan.Zeytinin belirli işlevlerden geçtiğini bilmeme rağmen o işlevlerin neler olduğunu bilmiyordum ve elime böyle bir şans geçince neden olmasın? diyerekten işe koyuldum.Edremitli zeytincilik yapan arkadaşım Esat'a hemen acil bir telefon açaraktan detayları aldım.Siyah ve yeşil zeytin yapmaya koyuldum.Topladığım zeytinlerin bir kısmı siyah bir kısmı yeşildi.Belki günün birinde sizde yaparsınız ..işte şöyle :Yeşil zeytinler 3,4 yerinden çizik atılıp 10 gün suda kavanozda bekletildikten sonra 5 gün sabah akşam suyu değiştirilmek üzere bekletilmeye devam edilir.Acı suyunu döktükten sonra tuzlu suda 2 gün bekletilir.(tuz miktarı bir yumurtanın yüzeceği miktarda olacakmış)Tuzlu su süzüldükten sonra bir kaba çıkarılıp limon tuzuyla karıştırılır.Limon doğranır,tuzlu limonlu su yapılır ve zeytincikler içine konur.Hafifte zeytinyağı ..ohhhh gelsin şahane ev işi yeşil zeytincikler.Yeşil zeytin sevdiğim için büyük bir kavanoz yeşil zeytin ufak bir kavanoz siyah zeytin yaptım :) Dün topladığım içinbu seneki zeytinleri, daha 20 güne yakın var tadmama..beklerim.. Siyah zeytinide başka sefere belki anlatırım :)

Thursday, October 05, 2006

WHOSE EYES!

Öğretmen ve öğrenciler derse başlamıştır.Aradan 2 ya da 3 dakika geçer ve sınıfın kapısından "tık tık" sesi duyulur.Uyku sersemi olan öğrenciler birden irkilir ve 72 göz (2 si öğretmene ait !)kapıya döner..kapı yavaşça açılır ve mezun olmuş iki öğrenci koşarak sınıfa dalar .Öğretmenleri okulunu değiştirip yeni okuluna başlamasına rağmen öğrencileri tarafından bulunmuştur.Farklı formada iki öğrenci ellerinde küçük birer paket "HAPPY BIRTHDAY TEACHER" der ve öğretmenlerine sarılırlar.Zaten sulu göz olan öğretmenlerinin o iki gözü çoktan nemlenmiştir.Dolu gözlerle onlara bakar ve inanamaz..Eveeeeeet that two eyes belong to me ! :) B-I-N-G-O !!

Sunday, October 01, 2006

BUGUN BENIM DOGUM GUNUM :)


BU GÜN BENIM DOĞUM GÜNÜM :)
TODAY IS MY BIRTHDAY :)

Saturday, September 30, 2006

Dersaadet



" Meydanlar ki gamzelerindir istanbul
bak, göreceksin;
bir mayıs gününde tutuşacağız elele
ve sen bizlere yeniden
gülümseyeceksin! "

Der Sunay Akın..Sonbaharın başladığı bu günlerde bu şiirin buraya güzel olacağını düşündüm..Aralığın başında çektiğim Dikili Taş sanki İstanbulu'un bekçisi gibi dimdik ayakta bizleri karşılıyor Sultan Ahmet meydanında... Gamzelerden sadece bir tanesi bence..

Orhan Veli Kanık'ın İstanbul şiirini biliriz..

"Ağlar çekiliyor dalyanlarda
Bir kadının suya değiyor ayakları
İstanbul'u dinliyorum,gözlerim kapalı"

Ne kadar çok şiir yazılmıştır güzelim İstanbuluma düşünsenize..Hepimiz mutlaka en az bir ya da iki tanesini biliriz hatta biz bile iki satır karalamışızdır..Şairler için bir ilham kaynağıdır İstanbul.. Sezai Karakoç şöyle demiş..." Ben İstanbul'da dağıldım zerre zerre
İstanbul damla damla içimde birikti"

Yaşlı İstanbulum senelerce tanık olmuştur maziye..Ne doğumlar, ölümler, istilalar,bayramlar,savaşlar görmüştür.
Yıkımlar, depremler atlatmıştır ..merak ederim hep ,bir dili olsada konuşssa şu Kabataşdan bindiğim motordan çektiğim cami..Öylece boğazı seyreder durur, yüzyıllardır, yanındaki ağaçlarla birlikte; tıpkı şu anda bankta oturmuş seyreden insanlar gibi..

"İnsan bir kere sevmeye görsün,anladım
nereye gidersen git,orada İstanbul"
Ümit Yaşar Oğuzcan

Farklılıklarına rağmen mutlu ve özgür insanların yaşadığı bir şehirdir İstanbul.Bu yüzden saadetin kapısı denmemiş mi yüzyıllar önce .. "DERSAADET" diye tanımlanmış..

Tuesday, September 26, 2006

Frog on surf :)


NO COMMENT !

Monday, September 25, 2006

Biri Bizi Gözetliyor..aman dikkat!

“SEKİZ ERKEK VE YEDİ KADIN ‘’BİRİ BİZİ GÖZETLİYOR EVİNDE ‘’ 40 ADET KAMERADAN GÖZETLENİYORLAR VE BU GÖRÜNTÜLER 24 SAAT İNTERNETTE BU SAYFALARDAN CANLI OLARAK YAYINLANIYOR..
PROGRAM 1 VE PROGRAM 2 KAMERALARIMIZ REJİ GÖRÜNTÜLERİNDEN OLUŞUP HERKESE AÇIKTIR ....”

“İNSANLAR BBG TAKSİSİ’NE BİNMEK İÇİN YARIŞIRLAR VE TARTIŞMAYA BAŞLARLAR..”

Bireylerin iktidar duygusunu tatmin ettikleri bir program..George Orwell ‘in ‘Big Brothers’ adlı kitabından esinlenerek yarışma programına dönüşen ve ilk Hollanda’ da yayınlanmaya başlayan, rayting rekorları kırarak dünyanın her yerine yayılan program .

Aynı ev içinde günlerce bir arada olup uyumlu ,eglenceli günler geçirmeye çalışan , fakat bunun yanında birbirlerinin kuyusunu kazan bir grup insanın yaptığı herşey..Diğer tarafta ise bu bir grup insanı izleyen milyonlarca insan..Para, şöhret uğruna özel hayatını herkese sergileyen insanlarla bu insanların neler yaptığını merak edenler..

Programın başlamasından itibaren sohbetlerin baş misafiri olan bir program .Grupdaki insanlar sanki aileden tanıdık bireyler haline gelmekte, insanlar ‘’ah su cok dusuncelı ...ah bu cok akıllı ..ah o cok becerikli..’’ diyerek oluşan gruplaşmalar tartışmalar..

Psikologlar tarafından ruh sağlığına zararlı olduğu düşünülen bir programın rayting rekorları kırması...

BBG taksisine binmek için özel şahsi arabasından inip o taksiye binen insanlar...

Peki bunca insanı bu programı izlemeye yönelten asıl gerçek nedir?George Orwell‘in yıllar önce bir kabus gibi anlattığı , insanların özgürlüklerini kısıtlayan bir sistemin gerçekleşmesi..Vayorizm ..Bir çeşit , başka insanların yaşantısını rontgenlemek.

Kendi isteğiyle özgürlüğünü feda edip köleleşen şahıslar..Ciddi bir baskının şakaya dönüştürülmesi..

Başka insanların yaşantısına olan merak duygusu..nedeni..

Modernleşen teknolojiyle yalnızlaşan insanın kocaman dünyada yalnızlık hissi..

Başarısızlık hissiyle kendini kötü hisseden bireyin adeta bir ‘ Tanrı ’ edasıyla herşeyi bilme, gözetleme , egemen olma isteği. İktidar boşluğunu bu sayede doldurarak kendini daha iyi hisseden birey...Ve gerçeği göremiyen hiper gerçekliği yaşayan insanlar !

Sunday, September 24, 2006

Ramazan Hoşgeldinnn..

Ne zaman Ramazan gelse aklıma hep o karikatür gelir.Hani Ramazan Haydarpaşa tren istasyonundan inerde karşıdaki camide koskoca "HOŞGELDİN RAMAZAN" yazısını görünce sevinir " ne çabuk duyulmuş İstanbula gelişim!"der ya işte o karikatür.Eminimki hepimiz en az bir kere her Ramazan gazetelerde ya da e-maillerimizde bu karikatürü görmüşüzdür.Ramazan denince benim aklıma gelenler o muhtşem iftar sofraları hani tatlısız olmazları!! (bunların içinde pide, hurma,güllaç,kabak tatlısı,sütlü nuriye dahil oooff offf hemde ne off )sahurda çalan saat,davul sesi,çay içme isteğim,cami minarelerindeki mahyalar ve ışıklar, iftar çadırları,top atışı,Sultan Ahmet,her sene hiç şaşmaz tvlerde gösterime giren "Çağrı" filmi,kahvaltı etme arzum ki kahvaltı etmeyi sevmeyen biri olarak bende anlamış değilim bunu,arkadaşlarla ve akrabalarla düzenlenen iftar organizasyonları ve son olarak eğer bir rezervasyon yapamamışsak lokantalarda boş yer bulamayıp aç kalma riskimiz! :) Ramazan ayının kendine özgü bir havası var ..Şu davul geleneği bu sene bozuldu ya ben hakkaten üzüldüm..ne var yani sanki derin uykuda apartman hayatımızda çok mu duyuyoruz o seside rahatsız oluyoruz!Ya da olalım 1 aycık nolur ki..bizim mahallede inşaatların biri bitip biri başlıyor o seslerden rahatsız olmuyoruzda 2 davul gürültüsünden mi oluyoruz!Ben bu geleneğin devam etmesini çok isterdim.Bütün ülkeler nostaljik ögelerini korurken biz niye geleneklerimize sahip çıkamıyoruz bunu anlamış değilim.Farklı kültürel öğeleri daha çok benimseyip kendimizinkilerin üstünü örtmeye çalışıyoruz..Beni teselli eden tek bir şey var o da yarın öbür gün çocuklarıma bunları bir anı olarak anlatacağım..Hepinize hayırlı ramazanlar diliyorum..

Friday, September 22, 2006

Bitkileri sevelim..:)


Bitkilere olan ilgim ilkokulda pamuğa fasulye saklayarak başlamıştı.Muhakkak hepimiz bir kere fasulye yetiştirmişizdir.Ben bugün bile çocukların sınıf pencerelerinde o meşhur fasulyeleri görüyorum(laf aramızda çokda sevimsizdirler:)Tohumun içindeki yedek besini anlamış olmak her ektiğimiz bitkinin hemen büyüceği anlamına gelmiyor tabii ya da bu beceriksizlik bana ait sadece.Ortaokul döneminde özenerek bir bitki beslemek istemiştim ve annem bakımı en kolay olan kaktüsü bana laik görerek küçük bir saksıda verdi.Gözüm gibi bakıyordum zaten pek de bir zahmetsizdi kerata hiç suya bile ihtiyacı yoktu derken birgün bir de ne göreyim benim kaktüs sizlere ömür kurumuştu...E hani bu hiç su istemezdi bakımı kolaydı ..ona bile bakamadım..Daha sonraları bu konuda çeşitli teşebbüslerim olsada pek başarılı olduğum söylenemez!Hatta bir doğum günümde İpek arkadaşımın getirdiği kocaman saksı salon çiçeği bile ancak 6 ay dayanabildi.(itiraf.com oldu bu).Yıllar geçti uzun bir süre çiçek yetiştirmemeye and içimiştimki geçen yıl bir orkide aldım 2 dal pespembe çok güzeldi.Bu sefer karar verdim artık çok iyi bakacaktım ona ...özelliklede en zor bakılan bir çiçek cinsi seçmiştim..İnternetten bütün bilgileri araştırdım hatta peyzaj mimari arkadaşıma bile sormuştum..Çiçekleri bitince dallarını kesmem gerekiyordu bende öyle yaptım.Özel sıvı gübresinden koymam gerekiyordu ve nemli bir yerde olması gerekiyordu koydum mutfağa :) 9 ay oldu hala yaşıyor habire yaprak veriyor ama malesef hiç dal ve çiçek vermiyor.Benim için hala büyük başarıdır şu an yaşaması ah bide çiçek açsa !Peki bu konu nerden çıktı şimdi diyeceksiniz şurdan çıktı bugün annem camımın kenarındaki sardunyalara hiç bakmadığımı çok ilgisiz olduğumu söyledi çok ağrıma gitti bir bilse ben onları kurutmamak için dokunmuyorum !

Wednesday, September 20, 2006

40 yıllık hatır..

Salondaki büyük antika duvar saati 4'ü vurur vurmaz rahmetli dedemin sesi duyulurdu "ehli keyfin keyfini kim tazeler? " ve arkasından küçük bir kız sesi gelirdi "taze elden taze pişmiş taze kahve tazeler!" Tahmin edeceğiniz gibi o küçük kız bendim.Rahmetli anneannem ve dedem eski istanbul geleneği olduğundan mıdır yoksa öğretmen olmalarındanmı kaynaklanıyordu bilmiyorum ama saat tam 4'de türk kahvelerini içerlerdi.Bunuda herzaman yaptıkları gibi bize bir eğlence gibi yansıtır adeta bir söz düellosu yapardı.Höpürdeterek kahvenin köpüğünü içtiğini dün gibi hatırlıyorum.Yıllar sonra bir gün lise son sınıftayım, dedem ve anneannem aynı anda düşkünleşip yatağa düştükleri dönemdi (onuda çok merak etmiştim o dönemler acaba birbirlerine hala aşık oldukları içinmi aynı zamanlarda hastalanıp vefat ettiler diye) tanıdık bir ses duydum sınıfta "ehli keyfin ..."o sırada arkadaşıyla muhabbet halinde olan ben (as usual) refleks olarak cevap vermiştim " taze elden ...." o dönem edebiyat öğretmenim hiç unutmam çok şaşırmıştı ve "sen nerden biliyosun bunu ? Bu çok eskidir." diyerekten beni şaşırtmıştı. Bugün bile ne zaman kahve içsem hep aklıma dedem ve anneanneciğim gelir.KIRK YILLIK HATIR dedikleri bu olsa gerek! nur içinde yatsınlar ..

Tuesday, September 19, 2006

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
Ataol Behramoğlu

Monday, September 18, 2006

Edgarcığımı anmak istedim..

ANNABEL LEE
by Edgar Allan Poe (1849)
It was many and many a year ago, In a kingdom by the sea, That a maiden there lived whom you may know By the name of ANNABEL LEE;-- And this maiden she lived with no other thought Than to love and be loved by me.
She was a child and I was a child, In this kingdom by the sea, But we loved with a love that was more than love-- I and my Annabel Lee-- With a love that the winged seraphs of heaven Coveted her and me.
And this was the reason that, long ago, In this kingdom by the sea, A wind blew out of a cloud by night Chilling my Annabel Lee; So that her high-born kinsman came And bore her away from me, To shut her up in a sepulchre In this kingdom by the sea.
The angels, not half so happy in Heaven, Went envying her and me:-- Yes! that was the reason (as all men know, In this kingdom by the sea) That the wind came out of a cloud, chilling And killing my Annabel Lee.
But our love it was stronger by far than the love Of those who were older than we-- Of many far wiser than we- And neither the angels in Heaven above, Nor the demons down under the sea, Can ever dissever my soul from the soul Of the beautiful Annabel Lee:--
For the moon never beams without bringing me dreams Of the beautiful Annabel Lee; And the stars never rise but I see the bright eyes Of the beautiful Annabel Lee; And so, all the night-tide, I lie down by the side Of my darling, my darling, my life and my bride, In her sepulchre there by the sea-- In her tomb by the side of the sea.
-- THE END --
Annabel Lee / Edgar Allan Poe
Seneler,seneler evveldi;Bir deniz ülkesindeYaşayan bir kız vardı,bileceksinizİsmi Annabel Lee;Hiçbir şey düşünmezdi sevilmektenSevmekden başka beni.O çocuk ben çocuk,memleketimizO deniz ülkesiydi,Sevdalı değil karasevdalıydıkBen ve Annabel Lee;Göklerde uçan melekler bileKıskanırdı bizi.Bir gün işte bu yüzden göze geldi,O deniz ülkesinde,Üşüdü rüzgarından bir bulutunGüzelim Annabel Lee;Götürdüler el üstündeKoyup gittiler beni,Mezarı ordadır şimdi,O deniz ülkesinde.Biz daha bahtiyardık meleklerdenOnlar kıskandı bizi,_Evet!_bu yüzden (şahidimdir herkesVe o deniz ülkesi)Bir gece bulutun rüzgarındanÜşüdü gitti Annabel Lee.Sevdadan yana ,kim olursa olsun,Yaşça başca ileriGeçemezlerdi bizi;Ne yedi kat gökdeki melekler,Ne deniz dibi cinleri,Hiçbiri ayıramaz beni sendenGüzelim Annabel Lee.Ay gelip ışır hayalin eşirirGüzelim Annabel Lee;Bu yıldızlar gözlerin gibi parlarGüzelim Annabel Lee;Orda gecelerim,uzanır beklerimSevgilim,sevgilim,hayatım,gelinimO azgın sahildeki,Yattığın yerde seni.
................
ps: English version is 4 the ones who doesn't speak Turkish :) especially my dear friends Christian,Heba,Ahmed and Matty..

Ve okullar açılır..

2006-2007 Eğitim öğretim yılı bütün öğretmen ve öğrencilerimize hayırlı olsun :) Bu gün yolda öğrencileri görünce birden heycanlandım.Ne kadar güzel, dinamik, genç bir nüfusumuz var.Canavar gibi geliyorlar maşallah ..parmaklık,çit,araba hiç bir engel tanımıyorlar atıyorlar kendilerini caddelere ,zıplıyolar parmaklıkların üzerinden çiğniye çiğniye belediyenin ektiği özenle suladığı çimleri..Öğretmen olduğum için mi bu kadar eleştiriyel bakıyorum olaylara acaba ya da sıkı bir çevreci oldğum için mi! İnsanları,çocukları,gençleri çok seviyorum fakat oldum olası bu çimlere basma, yasak bölgeleri zaptedme gibi olayları hazmedemiyorum. Kabahat bizde mi acaba ! velilerde mi !Çevrede mi! ya da medya da mı ! bilemiyorum..aslında önemlide değil kabahatın sorumlusunu bulmak ..önemli olan çözüm bulmak ...örnek olmaya çalışıyor muyuz acaba?Küçük yaşta çocuklarımıza yeterince zaman ayırıp doğruları gösterebiliyor muyuz?Ben herseferinde ailme teşekkür ediyorum beni ve kardeşlerimi ne kadar güzel yetiştirmişler diye..acaba biz çocuklarımızı bu kadar güzel yetiştirebilecek miyiz?Onları şımartmadan sahip olduklarına değer verdittirebilecek miyiz?Açıkçası ben tedirginim ..hakkaten çok zor ..böyle bir medyayla ÇOOOOOOK ZOR!! (Böylece kabağıda medyaya fırlattım sıkı tutsun! :)

Sunday, September 17, 2006

Ah ahh eski istanbul..



Başlığa bakıp beni 70 yaşında sanabilisiniz fakat yanılıyosunuzzzzzzzz.. :) Geçen gün arkadaşımın anneannesiyle çok keyif verici bir sohpet ediyorduk.Yıllardan beri ilk defa beyoğluna gittiğini ve pişman olduğundan bahsediyordu..birden içim cız etti ..anlaşılan hayal kırıklığına uğramıştı..''nerde o eski Beyoğlu ..biz gençken en güzel kıyafetlerimizi giyer gezmeye oraya giderdik yemek yerdik dolaşırdık alışveriş yapardık ortam çok nezih ve güzeldi ..ya şimdi yolda yürümeye korktum bir daha da gitmem çok bozulmuş keşke hiç gitmeseydimde eski haliyle hatırlasaydım'' dedi. Annemin hatırladıklarınıda sık sık dinlerim''biz Süreyya plajında denize girerdik, yazlık sinemalara giderdik,mısırcı dondurmacı simitçi,yoğurtçu geçerdi evimizin önünden,bsiklete binerdik,top oynardık İstanbulda vs..''

Bende düşündümki sizle zaman tünelinde kısa bir tur atalım..Ferdacığım bunlar sana özel :)

Hüzün Zamanı..



Yine bir hüzün mevsiminin başlangıcındayız.Sonbahar bana hüzünlü insanları çağrıştırmıştır hep..göz yaşlarını tutamayan insanoğlu gibi doğada yapraklarını teker teker teslim etmekte sonsuzluğa..aslında bir ağlayıştır sonbahar doğa için..mevsimin sonunu yolculama ağıtı ya da acaba yeni mevsimleri karşılama seremonisimi kimbilir..Etrafınıza dikkatlice baktığımızda doğanın kaybettiği canlı renkler yerini solgun renklere bırakmakta bizleri bir hayal alemine masal diyarına götürmekte..
Bu hüzün mevsiminde doğa son demlerini yaşarken elimizi biraz çabuk tutup olduğunca faydalanmalıyız derim ben.Sessiz sakin bir deniz kenarında demli bir çay içip temiz havayı içimize çekmeliyiz ya da bir ormanda yürüyüşe çıkmalı etrafı gözlemleyip fotoğraf çekmeliyiz.Sonbahar fotoğraf severler için en uygun mevsim.Dikkatli baktığımızda renklerin dansını doğada farkedebilirz.Sonbaharın tadını çıkarmanız ve yeni baharlara dileklerimle.. :)