Saturday, September 30, 2006

Dersaadet



" Meydanlar ki gamzelerindir istanbul
bak, göreceksin;
bir mayıs gününde tutuşacağız elele
ve sen bizlere yeniden
gülümseyeceksin! "

Der Sunay Akın..Sonbaharın başladığı bu günlerde bu şiirin buraya güzel olacağını düşündüm..Aralığın başında çektiğim Dikili Taş sanki İstanbulu'un bekçisi gibi dimdik ayakta bizleri karşılıyor Sultan Ahmet meydanında... Gamzelerden sadece bir tanesi bence..

Orhan Veli Kanık'ın İstanbul şiirini biliriz..

"Ağlar çekiliyor dalyanlarda
Bir kadının suya değiyor ayakları
İstanbul'u dinliyorum,gözlerim kapalı"

Ne kadar çok şiir yazılmıştır güzelim İstanbuluma düşünsenize..Hepimiz mutlaka en az bir ya da iki tanesini biliriz hatta biz bile iki satır karalamışızdır..Şairler için bir ilham kaynağıdır İstanbul.. Sezai Karakoç şöyle demiş..." Ben İstanbul'da dağıldım zerre zerre
İstanbul damla damla içimde birikti"

Yaşlı İstanbulum senelerce tanık olmuştur maziye..Ne doğumlar, ölümler, istilalar,bayramlar,savaşlar görmüştür.
Yıkımlar, depremler atlatmıştır ..merak ederim hep ,bir dili olsada konuşssa şu Kabataşdan bindiğim motordan çektiğim cami..Öylece boğazı seyreder durur, yüzyıllardır, yanındaki ağaçlarla birlikte; tıpkı şu anda bankta oturmuş seyreden insanlar gibi..

"İnsan bir kere sevmeye görsün,anladım
nereye gidersen git,orada İstanbul"
Ümit Yaşar Oğuzcan

Farklılıklarına rağmen mutlu ve özgür insanların yaşadığı bir şehirdir İstanbul.Bu yüzden saadetin kapısı denmemiş mi yüzyıllar önce .. "DERSAADET" diye tanımlanmış..

Tuesday, September 26, 2006

Frog on surf :)


NO COMMENT !

Monday, September 25, 2006

Biri Bizi Gözetliyor..aman dikkat!

“SEKİZ ERKEK VE YEDİ KADIN ‘’BİRİ BİZİ GÖZETLİYOR EVİNDE ‘’ 40 ADET KAMERADAN GÖZETLENİYORLAR VE BU GÖRÜNTÜLER 24 SAAT İNTERNETTE BU SAYFALARDAN CANLI OLARAK YAYINLANIYOR..
PROGRAM 1 VE PROGRAM 2 KAMERALARIMIZ REJİ GÖRÜNTÜLERİNDEN OLUŞUP HERKESE AÇIKTIR ....”

“İNSANLAR BBG TAKSİSİ’NE BİNMEK İÇİN YARIŞIRLAR VE TARTIŞMAYA BAŞLARLAR..”

Bireylerin iktidar duygusunu tatmin ettikleri bir program..George Orwell ‘in ‘Big Brothers’ adlı kitabından esinlenerek yarışma programına dönüşen ve ilk Hollanda’ da yayınlanmaya başlayan, rayting rekorları kırarak dünyanın her yerine yayılan program .

Aynı ev içinde günlerce bir arada olup uyumlu ,eglenceli günler geçirmeye çalışan , fakat bunun yanında birbirlerinin kuyusunu kazan bir grup insanın yaptığı herşey..Diğer tarafta ise bu bir grup insanı izleyen milyonlarca insan..Para, şöhret uğruna özel hayatını herkese sergileyen insanlarla bu insanların neler yaptığını merak edenler..

Programın başlamasından itibaren sohbetlerin baş misafiri olan bir program .Grupdaki insanlar sanki aileden tanıdık bireyler haline gelmekte, insanlar ‘’ah su cok dusuncelı ...ah bu cok akıllı ..ah o cok becerikli..’’ diyerek oluşan gruplaşmalar tartışmalar..

Psikologlar tarafından ruh sağlığına zararlı olduğu düşünülen bir programın rayting rekorları kırması...

BBG taksisine binmek için özel şahsi arabasından inip o taksiye binen insanlar...

Peki bunca insanı bu programı izlemeye yönelten asıl gerçek nedir?George Orwell‘in yıllar önce bir kabus gibi anlattığı , insanların özgürlüklerini kısıtlayan bir sistemin gerçekleşmesi..Vayorizm ..Bir çeşit , başka insanların yaşantısını rontgenlemek.

Kendi isteğiyle özgürlüğünü feda edip köleleşen şahıslar..Ciddi bir baskının şakaya dönüştürülmesi..

Başka insanların yaşantısına olan merak duygusu..nedeni..

Modernleşen teknolojiyle yalnızlaşan insanın kocaman dünyada yalnızlık hissi..

Başarısızlık hissiyle kendini kötü hisseden bireyin adeta bir ‘ Tanrı ’ edasıyla herşeyi bilme, gözetleme , egemen olma isteği. İktidar boşluğunu bu sayede doldurarak kendini daha iyi hisseden birey...Ve gerçeği göremiyen hiper gerçekliği yaşayan insanlar !

Sunday, September 24, 2006

Ramazan Hoşgeldinnn..

Ne zaman Ramazan gelse aklıma hep o karikatür gelir.Hani Ramazan Haydarpaşa tren istasyonundan inerde karşıdaki camide koskoca "HOŞGELDİN RAMAZAN" yazısını görünce sevinir " ne çabuk duyulmuş İstanbula gelişim!"der ya işte o karikatür.Eminimki hepimiz en az bir kere her Ramazan gazetelerde ya da e-maillerimizde bu karikatürü görmüşüzdür.Ramazan denince benim aklıma gelenler o muhtşem iftar sofraları hani tatlısız olmazları!! (bunların içinde pide, hurma,güllaç,kabak tatlısı,sütlü nuriye dahil oooff offf hemde ne off )sahurda çalan saat,davul sesi,çay içme isteğim,cami minarelerindeki mahyalar ve ışıklar, iftar çadırları,top atışı,Sultan Ahmet,her sene hiç şaşmaz tvlerde gösterime giren "Çağrı" filmi,kahvaltı etme arzum ki kahvaltı etmeyi sevmeyen biri olarak bende anlamış değilim bunu,arkadaşlarla ve akrabalarla düzenlenen iftar organizasyonları ve son olarak eğer bir rezervasyon yapamamışsak lokantalarda boş yer bulamayıp aç kalma riskimiz! :) Ramazan ayının kendine özgü bir havası var ..Şu davul geleneği bu sene bozuldu ya ben hakkaten üzüldüm..ne var yani sanki derin uykuda apartman hayatımızda çok mu duyuyoruz o seside rahatsız oluyoruz!Ya da olalım 1 aycık nolur ki..bizim mahallede inşaatların biri bitip biri başlıyor o seslerden rahatsız olmuyoruzda 2 davul gürültüsünden mi oluyoruz!Ben bu geleneğin devam etmesini çok isterdim.Bütün ülkeler nostaljik ögelerini korurken biz niye geleneklerimize sahip çıkamıyoruz bunu anlamış değilim.Farklı kültürel öğeleri daha çok benimseyip kendimizinkilerin üstünü örtmeye çalışıyoruz..Beni teselli eden tek bir şey var o da yarın öbür gün çocuklarıma bunları bir anı olarak anlatacağım..Hepinize hayırlı ramazanlar diliyorum..

Friday, September 22, 2006

Bitkileri sevelim..:)


Bitkilere olan ilgim ilkokulda pamuğa fasulye saklayarak başlamıştı.Muhakkak hepimiz bir kere fasulye yetiştirmişizdir.Ben bugün bile çocukların sınıf pencerelerinde o meşhur fasulyeleri görüyorum(laf aramızda çokda sevimsizdirler:)Tohumun içindeki yedek besini anlamış olmak her ektiğimiz bitkinin hemen büyüceği anlamına gelmiyor tabii ya da bu beceriksizlik bana ait sadece.Ortaokul döneminde özenerek bir bitki beslemek istemiştim ve annem bakımı en kolay olan kaktüsü bana laik görerek küçük bir saksıda verdi.Gözüm gibi bakıyordum zaten pek de bir zahmetsizdi kerata hiç suya bile ihtiyacı yoktu derken birgün bir de ne göreyim benim kaktüs sizlere ömür kurumuştu...E hani bu hiç su istemezdi bakımı kolaydı ..ona bile bakamadım..Daha sonraları bu konuda çeşitli teşebbüslerim olsada pek başarılı olduğum söylenemez!Hatta bir doğum günümde İpek arkadaşımın getirdiği kocaman saksı salon çiçeği bile ancak 6 ay dayanabildi.(itiraf.com oldu bu).Yıllar geçti uzun bir süre çiçek yetiştirmemeye and içimiştimki geçen yıl bir orkide aldım 2 dal pespembe çok güzeldi.Bu sefer karar verdim artık çok iyi bakacaktım ona ...özelliklede en zor bakılan bir çiçek cinsi seçmiştim..İnternetten bütün bilgileri araştırdım hatta peyzaj mimari arkadaşıma bile sormuştum..Çiçekleri bitince dallarını kesmem gerekiyordu bende öyle yaptım.Özel sıvı gübresinden koymam gerekiyordu ve nemli bir yerde olması gerekiyordu koydum mutfağa :) 9 ay oldu hala yaşıyor habire yaprak veriyor ama malesef hiç dal ve çiçek vermiyor.Benim için hala büyük başarıdır şu an yaşaması ah bide çiçek açsa !Peki bu konu nerden çıktı şimdi diyeceksiniz şurdan çıktı bugün annem camımın kenarındaki sardunyalara hiç bakmadığımı çok ilgisiz olduğumu söyledi çok ağrıma gitti bir bilse ben onları kurutmamak için dokunmuyorum !

Wednesday, September 20, 2006

40 yıllık hatır..

Salondaki büyük antika duvar saati 4'ü vurur vurmaz rahmetli dedemin sesi duyulurdu "ehli keyfin keyfini kim tazeler? " ve arkasından küçük bir kız sesi gelirdi "taze elden taze pişmiş taze kahve tazeler!" Tahmin edeceğiniz gibi o küçük kız bendim.Rahmetli anneannem ve dedem eski istanbul geleneği olduğundan mıdır yoksa öğretmen olmalarındanmı kaynaklanıyordu bilmiyorum ama saat tam 4'de türk kahvelerini içerlerdi.Bunuda herzaman yaptıkları gibi bize bir eğlence gibi yansıtır adeta bir söz düellosu yapardı.Höpürdeterek kahvenin köpüğünü içtiğini dün gibi hatırlıyorum.Yıllar sonra bir gün lise son sınıftayım, dedem ve anneannem aynı anda düşkünleşip yatağa düştükleri dönemdi (onuda çok merak etmiştim o dönemler acaba birbirlerine hala aşık oldukları içinmi aynı zamanlarda hastalanıp vefat ettiler diye) tanıdık bir ses duydum sınıfta "ehli keyfin ..."o sırada arkadaşıyla muhabbet halinde olan ben (as usual) refleks olarak cevap vermiştim " taze elden ...." o dönem edebiyat öğretmenim hiç unutmam çok şaşırmıştı ve "sen nerden biliyosun bunu ? Bu çok eskidir." diyerekten beni şaşırtmıştı. Bugün bile ne zaman kahve içsem hep aklıma dedem ve anneanneciğim gelir.KIRK YILLIK HATIR dedikleri bu olsa gerek! nur içinde yatsınlar ..

Tuesday, September 19, 2006

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiçbir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
Ataol Behramoğlu

Monday, September 18, 2006

Edgarcığımı anmak istedim..

ANNABEL LEE
by Edgar Allan Poe (1849)
It was many and many a year ago, In a kingdom by the sea, That a maiden there lived whom you may know By the name of ANNABEL LEE;-- And this maiden she lived with no other thought Than to love and be loved by me.
She was a child and I was a child, In this kingdom by the sea, But we loved with a love that was more than love-- I and my Annabel Lee-- With a love that the winged seraphs of heaven Coveted her and me.
And this was the reason that, long ago, In this kingdom by the sea, A wind blew out of a cloud by night Chilling my Annabel Lee; So that her high-born kinsman came And bore her away from me, To shut her up in a sepulchre In this kingdom by the sea.
The angels, not half so happy in Heaven, Went envying her and me:-- Yes! that was the reason (as all men know, In this kingdom by the sea) That the wind came out of a cloud, chilling And killing my Annabel Lee.
But our love it was stronger by far than the love Of those who were older than we-- Of many far wiser than we- And neither the angels in Heaven above, Nor the demons down under the sea, Can ever dissever my soul from the soul Of the beautiful Annabel Lee:--
For the moon never beams without bringing me dreams Of the beautiful Annabel Lee; And the stars never rise but I see the bright eyes Of the beautiful Annabel Lee; And so, all the night-tide, I lie down by the side Of my darling, my darling, my life and my bride, In her sepulchre there by the sea-- In her tomb by the side of the sea.
-- THE END --
Annabel Lee / Edgar Allan Poe
Seneler,seneler evveldi;Bir deniz ülkesindeYaşayan bir kız vardı,bileceksinizİsmi Annabel Lee;Hiçbir şey düşünmezdi sevilmektenSevmekden başka beni.O çocuk ben çocuk,memleketimizO deniz ülkesiydi,Sevdalı değil karasevdalıydıkBen ve Annabel Lee;Göklerde uçan melekler bileKıskanırdı bizi.Bir gün işte bu yüzden göze geldi,O deniz ülkesinde,Üşüdü rüzgarından bir bulutunGüzelim Annabel Lee;Götürdüler el üstündeKoyup gittiler beni,Mezarı ordadır şimdi,O deniz ülkesinde.Biz daha bahtiyardık meleklerdenOnlar kıskandı bizi,_Evet!_bu yüzden (şahidimdir herkesVe o deniz ülkesi)Bir gece bulutun rüzgarındanÜşüdü gitti Annabel Lee.Sevdadan yana ,kim olursa olsun,Yaşça başca ileriGeçemezlerdi bizi;Ne yedi kat gökdeki melekler,Ne deniz dibi cinleri,Hiçbiri ayıramaz beni sendenGüzelim Annabel Lee.Ay gelip ışır hayalin eşirirGüzelim Annabel Lee;Bu yıldızlar gözlerin gibi parlarGüzelim Annabel Lee;Orda gecelerim,uzanır beklerimSevgilim,sevgilim,hayatım,gelinimO azgın sahildeki,Yattığın yerde seni.
................
ps: English version is 4 the ones who doesn't speak Turkish :) especially my dear friends Christian,Heba,Ahmed and Matty..

Ve okullar açılır..

2006-2007 Eğitim öğretim yılı bütün öğretmen ve öğrencilerimize hayırlı olsun :) Bu gün yolda öğrencileri görünce birden heycanlandım.Ne kadar güzel, dinamik, genç bir nüfusumuz var.Canavar gibi geliyorlar maşallah ..parmaklık,çit,araba hiç bir engel tanımıyorlar atıyorlar kendilerini caddelere ,zıplıyolar parmaklıkların üzerinden çiğniye çiğniye belediyenin ektiği özenle suladığı çimleri..Öğretmen olduğum için mi bu kadar eleştiriyel bakıyorum olaylara acaba ya da sıkı bir çevreci oldğum için mi! İnsanları,çocukları,gençleri çok seviyorum fakat oldum olası bu çimlere basma, yasak bölgeleri zaptedme gibi olayları hazmedemiyorum. Kabahat bizde mi acaba ! velilerde mi !Çevrede mi! ya da medya da mı ! bilemiyorum..aslında önemlide değil kabahatın sorumlusunu bulmak ..önemli olan çözüm bulmak ...örnek olmaya çalışıyor muyuz acaba?Küçük yaşta çocuklarımıza yeterince zaman ayırıp doğruları gösterebiliyor muyuz?Ben herseferinde ailme teşekkür ediyorum beni ve kardeşlerimi ne kadar güzel yetiştirmişler diye..acaba biz çocuklarımızı bu kadar güzel yetiştirebilecek miyiz?Onları şımartmadan sahip olduklarına değer verdittirebilecek miyiz?Açıkçası ben tedirginim ..hakkaten çok zor ..böyle bir medyayla ÇOOOOOOK ZOR!! (Böylece kabağıda medyaya fırlattım sıkı tutsun! :)

Sunday, September 17, 2006

Ah ahh eski istanbul..



Başlığa bakıp beni 70 yaşında sanabilisiniz fakat yanılıyosunuzzzzzzzz.. :) Geçen gün arkadaşımın anneannesiyle çok keyif verici bir sohpet ediyorduk.Yıllardan beri ilk defa beyoğluna gittiğini ve pişman olduğundan bahsediyordu..birden içim cız etti ..anlaşılan hayal kırıklığına uğramıştı..''nerde o eski Beyoğlu ..biz gençken en güzel kıyafetlerimizi giyer gezmeye oraya giderdik yemek yerdik dolaşırdık alışveriş yapardık ortam çok nezih ve güzeldi ..ya şimdi yolda yürümeye korktum bir daha da gitmem çok bozulmuş keşke hiç gitmeseydimde eski haliyle hatırlasaydım'' dedi. Annemin hatırladıklarınıda sık sık dinlerim''biz Süreyya plajında denize girerdik, yazlık sinemalara giderdik,mısırcı dondurmacı simitçi,yoğurtçu geçerdi evimizin önünden,bsiklete binerdik,top oynardık İstanbulda vs..''

Bende düşündümki sizle zaman tünelinde kısa bir tur atalım..Ferdacığım bunlar sana özel :)

Hüzün Zamanı..



Yine bir hüzün mevsiminin başlangıcındayız.Sonbahar bana hüzünlü insanları çağrıştırmıştır hep..göz yaşlarını tutamayan insanoğlu gibi doğada yapraklarını teker teker teslim etmekte sonsuzluğa..aslında bir ağlayıştır sonbahar doğa için..mevsimin sonunu yolculama ağıtı ya da acaba yeni mevsimleri karşılama seremonisimi kimbilir..Etrafınıza dikkatlice baktığımızda doğanın kaybettiği canlı renkler yerini solgun renklere bırakmakta bizleri bir hayal alemine masal diyarına götürmekte..
Bu hüzün mevsiminde doğa son demlerini yaşarken elimizi biraz çabuk tutup olduğunca faydalanmalıyız derim ben.Sessiz sakin bir deniz kenarında demli bir çay içip temiz havayı içimize çekmeliyiz ya da bir ormanda yürüyüşe çıkmalı etrafı gözlemleyip fotoğraf çekmeliyiz.Sonbahar fotoğraf severler için en uygun mevsim.Dikkatli baktığımızda renklerin dansını doğada farkedebilirz.Sonbaharın tadını çıkarmanız ve yeni baharlara dileklerimle.. :)

Saturday, September 16, 2006

Ve iste mor salkımlarımmmm ...

Ve işte mor salkımlarım ..Neden mor salkım diye soran sevgili arkadaşlarıma kısa bir özgeçmiş geçeyim dedim :) umarım mesaj yerini bulmuştur..Baharın gldiğini ben hep mor salkımlardan anlamışımdır .İstanbul'un erguvanları meşhurdur ama benim için mor salkımlar bi taneeee..doğada mor olan çiçekler ender diye düşünüyorum ve doğaya renk katan bir sarmaşık hemde sarmaşıkların çiçeklisi..Malesef bizim bahçemiz dışında pek çok kere beni sobeliyen bu salkımlardan bir adetde odamın penceresinin önündeki çam ağacına dikmeye karar verdim ve fidanlığın yolunu tuttum..ve bekledim mor salkımlarımın açmasını ..birinci yıl hüsranla geçti ve hiç salkım vermedi ama sarmaşık hızlı bir şekilde yükseldi..ikinci yıl yok gene tık yok ..dedim herhalde üçüncü yıla nasip olcak bana salkımlarım derken dördüncü yılda baktım çevre salkımlar bana inat gülümsüyor dödüm dedim ki "Bak mor salkım fidanlıktan belki beni kazıkladılar ama evin çatısına ulaştın bir salkım yüzünü göstermedin bana ..yıllar hızlı geçiyor eğer açmıycaksan ben seni kökünden kesicem ona göre! ''hatta annecim beni duymuş bizim kızıda kaybettik diyordu ki ben çok kararlı ve ciddiydim ..derken bir mucize mor salkım ım açtı ..hemde ne açtı biliryor musunuz bilemezssiniz tabii katmelli ve kokulu acaip bir mor salkım vardı sabah karşımda ..şimdi kim der mucizelere inanmam..Bloguma isim ararken başımı kaldırdım ve hiç tereddüt etmeden MORSALKIM koydum..sizcede hakketmedi mi morsalkımım bunu ??

Gene Haftasonu..


Her hafta beklediğimiz fakat beklediğimize bir türlü değmiyen çok çabuk geçen haftasonu gene geldi çattı ..Napmalı ? ne etmeli ?neelere gitmeli? kimlerle buluşmalı ?sakin kafa dinleyecek bir yerlere mi takılmalı resimdeki gibi yoksa hareketli birşeyler mi yapmalı..Daha henüz erken ve telefonlar gelmeden bir plan yapmalı..ya da en güzeli buralarda blogda takılmayıp spor cantamı alıp spora gitmeli ve öğleden sonraki planları toparlamalı ..hepinize iyi haftasonları .. :)

Friday, September 15, 2006

Merhaba.. :)

Hayatımız bir çatı altında geçmiyor mu?Hep bir yerlere yetişme hırsıyla bürünmüş bizler gene bir çatı altında toplanmak için koşturuyoruz..Doğumumuz bir çatı altında başlayıp bir çatı altında son bulmakta ..ve zaman aslında hep bir çatı altında geçiyor..Yaşam nedir ki ?..bir çatı altında geçen zaman ..peki nerden çıktı bu çatı dediğimizde herşey bugün canımın keyif yapmak istemesiyle başladı ..çayı demledim hazırlıkları yaptım güya simit peynir çay keyfi yapcaktım..tabii aradığın zaman simitçi nerde istanbulda!(Adım başı bir furya gibi açılan simitçiler dişinda nerdeeeeee!!)Koşa koşa pastaneye gittim saat 5 civarı simit almaya ..ama ne göreyim simitten başka herşey var ..dedim olmaz ben öbürkine koşturdum ve malesef ordada bitmişti..Nasıl olur ya koskoca istanbuldaki pastanelerde simit mi kalmamışti! Simit grevi başladıda benim mi haberim yoktu :( derken sonucta simit keşif gezim boşa çıkınca bende başka şeyler alıp çıkıcaktım ki o da ne !kasanın yanında MABEL sakızlar ...bilmem bilirmisiniz ben hatırlıyorum ama çok çok küçükken vardı onlar ..hemen onlardan birkaç tane aldım ..ağzıma atarak bir tane eve dönüyordum ki birden bütün simit arzum geçmişti..MABEL sakızlar beni geçmişime götürdü ..bir çatı altında başlayıp gene bir çatı altında beni buluşturan geçmişim..işte herşey bir simitle başladı ..ve bir ÇATI ile devam etti ..ve sizlere MERHABA :) diyerek..